Biriktirin kendinizi
Yeni yıl öncesi evde tek başıma temizlik yapıyorum.
Bangır bangır müzik.
Ciğerlerime doluyor, hatta acıtıyor-coşturuyor zaman zaman.
Eskiler ayrılıyor, kirliler yıkanıyor...
Her şey değişiyor.
İstemeyerek büyüyorum.
Biriktirerek çoğalıyorum.
Ben pek çok şeyi atamıyorum, senelerce kendime saklıyorum.
İçimde çeşit çeşit koridorlar, çekmeceler, gizli bölmeler bulundurmayı seviyorum.
Sizi eksiltmeyen bir sene olsun!
Korumak gerek bizi biz yapan her şeyi
“Before I die, I want to be somebody’s favorite hiding place, the place they can put everything they know they need to survive, every secret, every solitude, every nervous prayer, and be absolutely certain I will keep it safe. I will keep it safe.”
Let them
"So when people leave, I’ve learned the secret: let them. Because, most of the time, they have to.
Let them walk away and go places.
Let them have adventures in the wild without you.
Let them travel the world and explore life beyond a horizon that you exist in.
And know, deep down, that heroes aren’t qualified by their capacity to stay but by their decision to return."
—The Staying Philosophy, Isa Garcia
Let them walk away and go places.
Let them have adventures in the wild without you.
Let them travel the world and explore life beyond a horizon that you exist in.
And know, deep down, that heroes aren’t qualified by their capacity to stay but by their decision to return."
—The Staying Philosophy, Isa Garcia
Tokat atın kendinize, sık sık.
Epeydir ihtiyacım vardı, mezun olup para kazanmaya başlama telaşında kafamı derslerden ayırıp bi etrafa bakmama neden olacak, yanağımda kızarıklığını ve midemden ağzıma doğru fırlayacak o duygular yudumunu hissetmemi sağlayacak sıkı bir tokada. Bunu yapsın diye en sert kitapları seçer oldum, çevirdiğim kağıt sayfalar ilk defa bu kadar ağırlaştı parmaklarımın arasında... Filmelere döndüm yine. Arka arkaya 2, bazen 5 tane izledim. Herşeyin dozunu arttırdım yani genel olarak.
Bugün de öyle bir gündü. İlk önce American Beauty'yi izledim. Yeterli ağırlığı hissettiremedi tabiki. Hiç durmadan The Reader'a başladım. Tekrar... Neredeyse 3 sene sonra tekrar. Bazı şeyleri, hayatımın farklı dönemlerde tekrarlamanın ve sonrasında kafamda kaybolmanın bana inanılmaz şeyler hissettirdiğini söylemiş miydim?
Evet, yine inanılmaz şeyler hissettim. Hem içsel, hem de dışsal olarak bambaşka bir ortamdaydım. 3 sene geçmişti. Değişmiş olmak iyi hissettiriyor. Aynı kalmak beni korkuturdu. Evet, bu son film beni oldukça derinlere itmeyi başarmıştı. Ama aradığım tokat bu değildi.
Aradığım tokat internetten karşıma çıkan bir videoyla geldi. Sabahtan beri sosyal medyada yüzlerce kişi şahsi yorumlarını ve üzüntülerini paylaşmakta oldukça bonkör davranıyorlar. Hepsi saçmalık. Bütün sosyal medya içerikleri gibi, boş ve anlamsız... Üzgün olacağım bir şey varsa bu sadece insanların doğaya hükmedebildiğini fark ettikten sonra hayattaki herşeye hükmetme isteğine kapılmalarının saçmalığı ve videoda elinde şarabı ve sigarasıyla ölmeye hazırlanan bu adamla bir barda karşılıklı içki içememiş olmamdır.
Neredeyse 12 yaşımdan beri ertesi günü planladığım kadar, ertesi günün olmaması fikrini de hep hayal etmişimdir. Ölümü hayatı boyunca korkarak bekleyen, ölümü karanlık ve üzerinde konuşulmaması gereken bir şey olarak göremedim hiç. Çok fazla değiştim belki; ama yaşam ve ölüm hakkında düşüncelerim hiç kımıldamamış yerinden. 12imde ne isem, 21imde hala o kişi olarak kalabilmişim.
Yaşama hakkımız var, sessiz sakince gitme hakkımız yok.
Ve sen bir elinde şarap, diğerinde sigara,
"here's no love song finer,
but how strange the change from major to minor,
everytime we say goodbye." diye mırıldanan adam!
"here's no love song finer,
but how strange the change from major to minor,
everytime we say goodbye." diye mırıldanan adam!
Çok kızarttın yanaklarımı ve canım acıdı.
Cesursun ve özgürsün artık, eminim.
Güzel ölün sayın izleyiciler!
En önemlisi bu.
Yürüdükçe içte yankı yapan:
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
-nazım hikmet
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
-nazım hikmet
ve şimdi İstanbul'da...
nefes alır gibi sanki
yalanlar söyleyince
sesim öyle yüksekti ki
kendim bile inandım
öyle ya da böyle zor
kırılmamış gibi yapmak
sözlerini unutmak
o en çok sevdiğim şarkının
Open
I know you're faded
but stay, don't close your hands
I wanna make this play
I know you're faded
but stay, don't close your hands
stay open
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)