“You know that place between sleep and awake, the place where you can still remember dreaming? That’s where I will be waiting.” - Peter Pan
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
15:19 on 13 Aralık 2012
"And the memory's of a child with your foot prints running wild I don't want to let you be but I want you to be free Just remember as you go that I'll always hold you close Keep a room for your return with all the lessons you might learn
And it makes me sad again, cause it's been so long When the rain pours down again, just like summer, I'll be gone
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
12:39 on 10 Aralık 2012
açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan onu çok arıyorum onu çok arıyorum heryerinde vücudumun ağır yanık sızıları bir yerlere yıldırım düşüyorum ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili hiç bir anı tek başına yaşayamazlar her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu yıldızlar inanılmayacak bir irilikte yansımalar tutmuş bütün sâhili çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı hâlâ kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
00:52 on 19 Kasım 2012
is what I need.
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
00:20 on 16 Kasım 2012
"The unreal is more powerful than the real. Because nothing is as perfect as you can imagine it. Because its only intangible ideas, concepts, beliefs, fantasies that last. Stone crumbles. Wood rots. People, well, they die. But things as fragile as a thought, a dream, a legend, they can go on and on. If you can change the way people think. The way they see themselves. The way they see the world. You can change the way people live their lives. That’s the only lasting thing you can create."
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
11:13 on 15 Kasım 2012
aşk insanı acıktırır aşk insanı bir ölüme susatıyorsa aşk diye anılır
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
17:26 on 10 Kasım 2012
"İki elini boynuma dolamıştı; bir deniz kazasında bile bir şeye bu kadar sıkı tutunamazdı. Ve onu kurtarmamı mı, yoksa onunla birlikte boğulmamı mı istediğini anlayamıyordum."
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
19:06 on 08 Eylül 2012
ufuktan martılar dökülüşür
denizin gözü kanlanmıştır
içimdeki volkan uyanmıştır
istanbul külrengi yıkanmıştır
ben yalnızlığımı giyinirim
suna su hayallerini giyinir
ellerine eylül bulaşır
kalbini bir yerlere koyamaz
düşünür düşünür düşünür
-Attila İlhan
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
19:20 on 23 Ağustos 2012
Evde yalnızdım.
Mutlu uyanmıştım.
Odamı topladım.
Ben mutfakta şunları yaparken hep bunu mırıldandım.
"And the sun in the arms of love..."
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
21:33 on 22 Ağustos 2012
uzak düşmüşüm, kendimden, aklım fikrimden;
çaresiz sürükleniyorum,
bilerek peşinden...
yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın;
halin ele verir, anlamazsın.
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
16:45 on 21 Ağustos 2012
"Dakikalarımızın sayılı olduğunu biliyor ama saymaya cesaret edemiyordum, tüm bunların nereye doğru gittiğini biliyor ama kilometre levhalarını okumak istemiyordum. Dönüş yolunu bulmak için ekmek parçalarını, kasten, bırakmadığım günlerdi; yedim onları." "O geldi. O gitti. Başka hiçbir şey değişmedi. Ben değişmedim. Ama yine de hiçbir şey aynı olmayacak."
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
14:30 on 16 Ağustos 2012
"İçimdeki her şey ardında dipsiz bir yorgunluk bırakarak akıyordu. Buna karşı koymak, onun arkasından koşmak, kırıkları yapıştırmak, saati geriye almak, bir şeyler yapmak istedim. Adını haykırdım ama bu ses sadece kafamın içinde yankılandı. İstese bile beni duyamazdı."
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
00:22 on 07 Ağustos 2012
"And it's over, And I'm going under, But I'm not giving up, I'm just giving in. In the arms of the ocean, so sweet and so cold, And all this devotion I never knew at all, And the crashes are Heaven, for a sinner released, And the arms of the ocean, Deliver me.
Never let me go, never let me go. Never let me go, never let me go."
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
01:33 on 04 Ağustos 2012
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
17:09 on 03 Ağustos 2012
Yaşamak bir yasa değilken neden intihar bir seçenek olamıyordu?
Halbuki yasalar bile çiğnenmeye açıktı.
Bazı günlerimi bunun cevabını bulmaya harcıyorum.
En çok o günlerde ölüme yaklaşıyorum.
Ve geriye kalan insanlar ölümden kaçıyorlar. Yaşamı bu kadar kabullendikleri halde, ölümden ölesiye korkuyorlar. Çünkü hakimiyetleri yalnızca yaşarken geçerli. Bunu biliyorlar ve ölüp hiç olmak istemiyorlar. Kimse hiç olmak istemez, herkes bir şeyler olmak ister. Tek, özel ve değerli bir şey.
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
23:58 on 31 Temmuz 2012
You and me will be lying side by side forever, forever. Underneath there is a harder lesson, skies will gather, together. You'll hold my eye inside your hand and you'll be the one to tell me "Oh, we've got a long long way to go together, we'll get there. But if there is one thing that we know is that, we will not grow old."
Gittiğinden beri bütün gitmelerden kaçar oldum. Ama bütün gidişler beni buldu.
Ağlamak üzere olsam bile, zorunlu "güle güle"ler var önümde. Zorları çok zor bu hayatın; ya da hep bilmediğim yerlerden soruyor. Bunca yıldır hep doğum günü kutlamıştık oysa, Veda neyin nesiydi ki?
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
22:17 on 18 Temmuz 2012
eski mesajların hala duruyor.
hala okuyup ağlıyorum.
seni çok seviyorum.
çıkıp gelsen keşke sessiz gecenin içinden.
yalnız başıma bekliyorum umutsuzca.
bir gece daha,
beklemeye de sevmeye de devam ediyorum. ve elimde senden hiçbir şey olmamasına, sen her şeyini toparlayıp geri çekilmiş olmana rağmen yapıyorum bunu. Evet, saçmalık. Evet, delilik. Ama bu en sevdiğim delilik şu hayattaki.
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
05:56 on 17 Temmuz 2012
Güneş doğdu. Şimdi yanında uyumamış olmak vardı. Sakince şişip, gevşeyen bedenine yanaştırıp bedenimi, kokunu içime çekerek uyumanı izlemek vardı. Evet, 1 sene önce bunların hepsi vardı. Sen uyurdun, ben izlerdim. Sırtını dönerdin, terlerdin. Ben hep koklardım, öperdim.
Kuş sesleri yankılanıyor Gayrettepe sokaklarında ve sen uyuyorsun. Ben yine uyanığım. Sen uzaksın, ben yakın. Ben evet, sen hayır. Sen yoksun, ben varım. Ne fark eder ki? Biz yokuz.
Korkularını, güvensizliğini, sinirini, nefretini bir geceliğine de olsa rafa kaldırıp, yanında olmama izin vermeni istiyorum. Uyandığında yanında olmak istiyorum. Tekrar dokunmak, koklamak, hissetmek, biz olmak istiyorum. Bir olmak istiyorum.
"O benim için kalmamıştı. Ona çok ihtiyacım olduğunu biliyordu, ağladığımı biliyordu, ama kalmamıştı. Gitmişti. Ben aynı şeyi yapmayacaktım. Gitmeyecektim." - Yekta Kopan (BİR DE BAKTIM YOKSUN)
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
01:39 on 09 Temmuz 2012
Yanimda bir baskasiyla yanindan geçip, sana degilmis gibi gözüken bir "iyi geceler" savusturdugumda ortaya, keske benimle evime kadar gelip yanimda uyuyacak kisi sen olsan diye geçiyo içimden. Gelip geçmiyor hatta, kaliyor. Öyle bir kaliyor ki, gözümü kirpmadan özlüyorum seni.
Teoman- iki yabanci, simdi ki durumumuz için;
Ama senin için de Teoman- bazi yalanlari dinlemek gerek.
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
16:26 on 06 Temmuz 2012
“Küçüklük böler, genişlik birleştirir. Gelin, geniş ve büyük olalım. Üzerimize gelen önemsiz şeyler yüzünden hayati olanları gözden kaçırmayalım. Cinsler arasındaki ilişkide fethetme ve fethedilme kavramlarına yer yoktur; bir tek bir yüce şey vardır: İnsanın kendisini daha zengin , daha derin ve daha iyi bulması için sınırsız olarak vermesi vardır. Bu arzu tek başına boşluğu doldurabilir ve kadının özgürleşmesindeki trajediyi neşeye ve sınırsız eğlenceye dönüştürebilir.” - Emma Goldman (Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir)
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
21:35 on 04 Temmuz 2012
En erken 12'ye kadar yalnız olucağımı bildiğim akşamlar en zor geçenler.
Aramızda sadece 5 apartman varken, seninle evdeki azıcık azıcık mezelerle ve dün akşamdan tek kalan biber dolmasını yarı yarıya yiyerek geçirebilme şansımın olmadığı biliyorum.
Bir yanım, "Ara, belki gelir..." diyor. Sonra mantığım yavaş yavaş devreye giriyor. "Gelse bile ne diyeceksin ki? 'Bana geri dönmene gerek yok, sadece birlikte biraz vakit geçirelim' mi? Saçma!". Sonra sessizlik oluyor.
"Gelirdi belki ama...", "Gelmez.Niye gelsin?"... Böyle sürüp gidiyor.
Her neyse... Ben şimdi seninle yaşanarak güzel olacak her anı yalnızlığımla dolu dolu yaşıyorum.
Açık konuşmak gerekirse sevgili okurlar, ben 1 buçuk yıldır içimde minik bir şeytanla yaşamışım. Şeytan diyerek, o şeyi kendimden bağımsız hale getirmek değil amacım. O benim bir parçamdı. İçimde bir yerdeydi.
Başka hastalıkların belirtilerini göstere göstere ilerleyen bir mikroptu tam olarak. O yüzden varlığının farkına varamadım. Bir şeyler yapıyordum, üzüyordum birini; ama sanki hepsinin mantıklı bir nedeni var gibi geliyordu. Bütün yaptıklarım zincirlenmişti çok sağlam nedenlere, emindim. Sonra, o en değerli biri çat çat söylediğinde gerçekleri; korkarak ve ağlayarak her zinciri ağır ağır yukarı çektim, sudan çıkacaktı ve görecektim çapalar hangi karalara kenetlenmişti. Çektim, çektim, çektim... Ne çapa ulaştı suyun yüzüne, ne de mantıklı bir neden. Bir tek sudan yansıyan o hırslı ben vardım. Şap şap! Vurdum suyun yüzüne. Doğruları göstersin diye. Durulunca su tekrar baktım. Ağladım. Sonra suya atladım. Derin nefes alıp dibe daldım. Derine, daha derine... Orada kendimi buldum; ama geri döndüğümde sen hiç bir yerde yoktun. Neredesin?
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
22:37 on 03 Temmuz 2012
ilk önce mesafeli bir konuşma, ilk dokunuş, içimden fışkıran özlem, çepeçevre duvarların, çarpıp çarpıp geri düştüğüm duvarların, her yerimi saran pişmanlık, akan göz yaşlarım, sessiz ve hırıltılı "keşke"lerin, titreyen dizlerimin etrafına hadlerini aşmasınlar diye kenetlediğim ellerim, sağ koluma uzanan o tanıdık dokunuş, paramparça olup dört yana saçılışım, saçlarımdan yüzüme, yüzümden dudaklarıma akan öpücükler, yeniden doğmak, anlayamamak, duraksamak, sinir kusmaların, sözlerindeki kesici haklılık, yüzümde gözyaşlarımın arasında dolaşan ellerin, sana karşı sonsuz açlığı ruhumun, öpmeler, ağlamalar, dokunmak istemelerim, üşümen, anlamsız çırpınışlarım, anlamsız çırpınışarım seni ısıtmak için, anlamsız çırpınışlarım beni affetmen için, damla damla, sonra içime dolan nefesin, birbirine sürten burunlar, dışarı verdiğin nefesleri içime çekmelerim, ellerinin arasındaki yüzüm, kokun, buram buram dokunuşarın, hırçın kaçışların, uzak uzak, koşup yakalamalarım, tutup oturtmalarım, sarıl sıkı sıkı sıkı, yüzünde tedirgin dolaşan ellerim, sakalların, gözlerinin soruları... ben değiştim. değiştim. insanlar değişir. ben de değiştim.
Çağdaş Türk resminin en önemli isimlerinden Burhan Doğançay’ın yaşayan bir Türk ressamın en pahalı eseri unvanına sahip ‘Mavi Senfoni’ tablosu, notalara döküldü.
“Modern müzikle bağlantısını koparmadan egzotik kalabilen nadir bir besteci” olarak nitelenen Kamran İnce’nin hazırladığı beste, bu akşam piyanist Hüseyin Sermet tarafından saat 20.30’da İstanbul Modern’de ilk kez icra edilecek ve www.mavisenfoni.com’dan da canlı yayınlanacak.
Kaçırmayın derim :)
Burhan Doğançay'ın 'Mavi Senfoni' tablosunu İstanbul Modern'deki Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı sergisinde görebilirsiniz.
Geçen hafta Perşembe gezdiğimiz İstanbul Modern'den ufak tefek şeyler paylaşasım var bugün.
Beni etkileyen ve ismini defterime not aldığım ilk eser Hale Tenger'in Beyrut'ta çektiği filmdi. Duvarda Beyrut'a açılan onlarca pencerenin yansıması vardı ve her pencerenin perdeleri bir içeri, bir dışarı rüzgarla savruluyordu. Bu görüntü, Radikal gazetesindeki yazısında Ayşegül Sönmez'in söylediği gibi içime "keder ve hiçbir şey yapamamaktan doğan suçluluk duygusu"nu dolduruyordu.
Her şey sakinken bomba patlıyor. Hayaletleri andıran dingin hayal dünyanızdan sizi çekip çıkartıp ölümün gerçekçiliğine fırlatıyor. Bu görüntüler birbirlerini takip ediyor, sürekli dönüp duruyor.
"Başa sarıyor, hiç olmamış olması için dua eder gibi." - Adnan Yıldız.
Gönderen
borderlessdreamer
zaman:
20:44 on 18 Haziran 2012
Açgözlü bir ruh hali içindeyim şu aralar. Oyalanmak için kendi kendime bulduğum keyifli ıvır zıvırlarım var. Ama seçemiyorum, dizemiyorum, sıraya koyamıyorum. Darmadağınık. Hepsini aynı anda yapmak; ama aynı zamanda kolumu bile kaldırmak istemiyorum.
Mesela; bir yandan İstanbul Müzik Festivali kapsamında gittiğim konserlerden, aldığım notlardan, öğrendiklerimden, dinleyip sevdiklerimden birer duble paylaşmak istiyorum. Diğer yandan Grey's Anatomy'nin eski bölümleri "izle beni" diye kulağımda çin çin çin ötüyorlar. Başka bir uçta ağır ağır akan bir kan birikintisi gibi okuduğum 1Q84, kuruyup kabuk tutmak istemiyor. Bambaşka bir köşede boyalarım, fırçalar ve boy boy, renk renk kağıtlara kayıyor kalbim. Bir şeyler yapasım, yaratasım, oyalanasım var.
Sanırım bütün bunlar acı çekmek ve yaratıcılık arasındaki pozitif korelasyondan kaynaklanıyor.
Kafamdaki dağınıklık çevreme yansımasa, oturduğum her masa bir karadelik gibi eşya birikintilerine dönüşmese, her adımımda kendimden biraz daha uzaklaşıp, benimi kaybetmesem belki toparlanırdım şimdiye. Eğer bir kitabı kaldırıp nazikçe, onun eksikliğine doğru eğilmiş diğerlerinin arasına koyabilir ya da dibinde iki damla viski kalmış bardağı, mutfaktaki bulaşıkların arasında onu bekleyen diğer bir bardağın tam içine yerleştirebilirsem, toparlanacağım ben de.
Giderken dağıttın etrafı. Gel şuraya da, toplamama yardım et.
"It starts with one thing, I don't know why It doesn't even matter how hard you try. Keep that in mind. I designed this rhyme, To explain in due time.
All I know, Time is a valuable thing. Watch it fly by as the pendulum swings, Watch it count down to the end of the day, The clock ticks life away. It's so unreal.
Didn't look out below, Watch the time go right out the window. Trying to hold on, but you didn't even know. Wasted it all just to watch you go.
I kept everything inside. And even though I tried, it all fell apart. What it meant to me, Will eventually be a memory of a time when...
I tried so hard, And got so far. But in the end, It doesn't even matter.
I had to fall, To lose it all. But in the end, It doesn't even matter." - Linkin Park
Bu hikayede bahsi geçen şahıs ve hadiselerin hakikatle hiçbir alakası yoktur. Benzerliklerse sadece birer tesadüften ibarettir. Ve bütün tesadüfler gibi kaçınılmazdır.